Before We Go (ve Bir Iç Çekis)


Zor bir haftayı geride bıraktım, bıraktık. Çok üzgün olunca, pek konuşmayanlardanım ben. O yüzden şimdi, hem kişisel, hem de toplumsal üzüntülerimden bir buçuk saatliğine uzaklaşabilmek için izlediğim bir filmden bahsedeceğim.

Film izlemekle pek aramın olmadığı bir sır değil. Seveceğime dair ciddi bir önsezim yoksa, bir filme uzun ve bütün bir zaman parçasını adamak benim için çok mümkün olmuyor. Lakin eğer o filmi seversem, hayal gücüme, ruh halime ve düşünce şeklime bir şeyler katarsa, üstüne üstlük ben o filmden belli düzeyde bir ilham alabilirsem, aynı filmi defalarca izlemekten hiç sıkılmam.

Before We Go, başrolde Chris Evans ve Alice Eve'in yer aldığı, New York'ta geçen bir film. Kısaca özetlemek gerekirse, iki yabancının bir gece vakti tanışmasının ardından sabaha dek yaşananları konu alıyor. Filmlerden bahsederken içeriğini anlatmayı sevmem, hatta bilenler bilir takip ettiğim dizilerin ya da filmlerin fragmanlarını bile sırf bu yüzden izlemem. İzleyeceğiniz şeyin en can alıcı kısımlarını gördükten sonra izleme zevkinin yüksek oranda düştüğünü düşünüyorum. O yüzden içeriğe çok girmeyeceğim, ama evde tek başınıza (ya da en sevdiğiniz kız arkadaşınızla) izlemek için oldukça güzel bir hikayesi olduğunu söyleyebilirim.

Before Sunrise/Sunset/Midnight, 2 Days in Paris/New York serilerini ve/ya Once'ı sevdiyseniz, Before We Go da yüksek olasılıkla seveceğiniz bir film. Filmin en güzel yanlarından biri soundtrack'i. Özellikle Vancouver Sleep Clinic - Flaws, Taken by Trees - Only Yesterday ve Phosphorescent - Song for Zula, film bittiğinden beri dönüp dönüp dinlediğim üç güzel şarkı oldu.

*

Bu gece çok yağmur yağdı, eve giderken yağmurun altında sırılsıklam kalmış bir kedicik ile karşılaştık. Çok ıslanmış, üşümüş ve korkmuştu. Şu sıra kendi evimde kalmadığım için böyle bir şey yapmazdım normalde, ama yanından öyleyece yürüyüp geçemedim. Kucaklayıp eve getirdim, en fazla 2-2,5 aylıktır... Yemek yedik, su içtik, kurulandık ve bolca oyun oynadık. En azından bu geceyi kuru geçirmesi için ona apartmanda bir köşecik yaptım, uyuyor şimdi.

Kalbim biraz ağır bu ara, çok sevdiğim, çok yakınım olan birini kaybettim önce. Sonra da malum, ülkenin asla durulmayan, her gün yeniden yeniden yeniden ve yeniden üzen olayları takip etti peşi sıra. Bir yandan başka başka dünyevi işler ters gitti, benimle alakası olmasa ve ben elimden gelen önlemi almaya çalışsam da işlerini doğru düzgün yapmayan, savsaklayan insanlar sebebiyle arka arkaya birkaç mağduriyet yaşadım. Sevdiklerini üzgün görmek ise, bambaşka bir hüzün...

{Bu yazıyı yazarken, biraz önce tesadüfen öğrendim ki, bu geceki kediciğe bakan, evine alamasa da besleyen bir teyzesi varmış. Kedinin adı ise Meriç'miş. Bu gece insan Meriç, kedi Meriç'le karşılaşmış meğer.}

Hayatın, garip şekillerde umut verme yöntemleri var.


Sevgiler,

Meriç

2 yorum:

  1. Başınız sağ olsun Meriç, umarım gittiği yerde huzurla uyur kaybettiğiniz kişi.

    YanıtlaSil
  2. Şu yazıyı okuyunca pek bir şey söylemeden (söyleyecek laf da bulamadan) bir sarılmak istedim sana. Güzel Meriç'im, biraz şifa ve dinginlik diliyorum sana, çok içten sarılıyorum.

    YanıtlaSil

 

Twitter Updates

Translate

Instagram Photos